By mistake, I uploaded the following as a 'comment', rather than as a post on 7 July 2024. I had been writing on this topic (in longhand, in a notebook) starting from 16 June 2024. The text is mostly in Turkish.

============

Cehennem Hakkında…
Ben teoloji konularında agnostiğim. (1980’den beri Müslüman değilim. Benimsediğim din Laruunaş – İngilizce: Laruunash. https://laruuni.blogspot.com/) Yani cehennem ve Ahiret Günü gibi konulardaki sorulara herhangi bir otorite ile cevap verebilecek konumda değilim. Ama Tektanrıcı insanların da teoloji konularında otorite olduklarından emin değilim. Bu hayat gerçekten bir imtihan mıdır? Ben bilemem; ama olmadığını da kanıtlayamam. Bu dünyada bilerek ve isteyerek kötülük yapan ve rahat yaşayıp uzun ömürlerinin sonunda rahat ölen insanlar hiç hesap vermeyecekler mi? Umarım hesap verir ve ceza çekerler. Ben genelde zalimlerden değil mazlumlardan oldum. Ama benim de pişman olduğum pek çok kötülük var 62 yıllık geçmişimde. Umarım ben de hesap verir ve ceza çekerim. Umarım uzun uzun özür dileme fırsatını bulurum kötü ve eksik eylemlerime maruz kalmış insanlardan. (Öldürdüğüm sinekler, başka tür böcekler, fareler… Orası ayrı hikaye.) Fakat benim ve milyarlarca başka insanın hesap verme günü dilekleri öyle bir günü (ya da o türden bir sürü günü) garantileyebilir mi? Keşke…
18 yaşına kadar kendisini ciddi bir Müslüman olarak görmüş bir insan olarak Tektanrıcı kardeşlerime ve büyüklerime şu soruyu soruyorum: “YA CEHENNEME İNANMAK GÜNAHSA?..” Onlar bizim gibi insanlara sonsuza dek işkence görme senaryosu çizerler. (Senaryo pek uygun bir kelime değil, ama şimdilik idare edelim.) Bu senaryonun imkansız olduğunu benim gibi agnostikler kanıtlayamaz. Lakin Tektanrıcılar da şöyle bir senaryonun imkansız olduğunu kanıtlayamaz: Bir hesap verme gününde Büyük Yargılayıcı (ki bu Tek Yaratıcı olmayabilir) onlara sorar: “Bana aranızdaki en sadist insandan milyarlarca kat daha fazla sadistliği nasıl yakıştırdınız?!” Bunun arkasından Tektanrıcılar sonu gelmez işkencelere maruz kalmaz, ama büyük bir utanca boğulurlar. “Hepinize yazıklar olsun!” gibi bir cümleden sonra Yaratıcı ya da Büyük Yargılayıcı onları bazı ödüllerden (uzun süre) yoksun bırakır. Hatta belki bazılarına şu tür cezalar verilir: ‘Cehennem odunu’ olduklarına inandıkları bazı zararsız gayrimüslimlere (vs.) kendi elleriyle içecek, meyve, vesaire taşımak zorunda bırakılırlar. Bütün bu süreç içinde de Büyük Yargılayıcı onlara “tepelerinden bakar” olur. Arada “göz göze” de gelirler. Mahcupluklarına mahcupluk katılır...
Bu dünyada uzun süre “kısasa kısas” “göze göz, dişe diş” kanunları uygulanmıştır [Latincesi ve İngilizcesi: Lex talionis = exact retaliation). Tazminat ve onarma ilkelerine dayalı kanunları uygulayanlar bu prensibi sınırlı ve aşırı bulur –pek çok durumda. Fakat o ‘ilkel’ prensip bile şu ‘fazilete’ sahiptir: “Kör edilen bir göze karşılık YALNIZCA BİR göz kör edilir. Yani cezada aşırıya kaçılmaz. (İngilizcesi: “There is PROPORTIONALITY here!”) Bazı Müslüman ve Hristiyanlar ise sınırlı ömürlerinde yaptıkları sınırlı kötülükler VE HATTA inançları, kafalarından geçirdikleri yüzünden milyarlarca insanın SONSUZA DEK CEHENNEMDE YANACAĞINA inanırlar. Aynı kişiler Yaratıcı’nın merhametinden, şefkatinden de söz ederler...
[Ben bu konuda uzunca yazdım, başka yerlerde. Devam etmek üzere...]

Comments

Popular posts from this blog